نتائج البحث

MBRLSearchResults

mbrl.module.common.modules.added.book.to.shelf
تم إضافة الكتاب إلى الرف الخاص بك!
عرض الكتب الموجودة على الرف الخاص بك .
وجه الفتاة! هناك خطأ ما.
وجه الفتاة! هناك خطأ ما.
أثناء محاولة إضافة العنوان إلى الرف ، حدث خطأ ما :( يرجى إعادة المحاولة لاحقًا!
هل أنت متأكد أنك تريد إزالة الكتاب من الرف؟
{{itemTitle}}
{{itemTitle}}
وجه الفتاة! هناك خطأ ما.
وجه الفتاة! هناك خطأ ما.
أثناء محاولة إزالة العنوان من الرف ، حدث خطأ ما :( يرجى إعادة المحاولة لاحقًا!
    منجز
    مرشحات
    إعادة تعيين
  • الضبط
      الضبط
      امسح الكل
      الضبط
  • مُحَكَّمة
      مُحَكَّمة
      امسح الكل
      مُحَكَّمة
  • نوع العنصر
      نوع العنصر
      امسح الكل
      نوع العنصر
  • الموضوع
      الموضوع
      امسح الكل
      الموضوع
  • السنة
      السنة
      امسح الكل
      من:
      -
      إلى:
  • المزيد من المرشحات
821 نتائج ل "Sağlık Hizmetleri"
صنف حسب:
Üniversite öğrencileri ve çağrı merkezi çalışanlarının işitme sağlığı bilgisi ve işitme kaybı farkındalığı
Amaç: İşitme sağlığının korunması ve iyileştirilmesi Odyoloji Biliminin önceliklerindendir. Bu çalışma, Odyoloji Bölümü öğretim üyeleri ve öğrencileri tarafından, üniversite içerisinde ve meslekleri nedeni ile gürültüye maruz kalan çalışanlarda işitme sağlığı ile ilgili farkındalık oluşturabilmek amacı ile planlanmıştır. Yöntem: İşitme sağlığı açısından risk oluşturan durumlar, işitme sağlığının korunması ve konu ile ilgili bilgi düzeyinin ölçülmesi alanlarını kapsayan sorular kullanılarak bir ölçek oluşturulmuştur. Ölçeğe, bir öğrenci grubunda denenerek alınan geribildirimler doğrultusunda gerekli düzenlemeler yapılarak son hali verilmiştir. Öğrenciler ders saatlerinde, çalışanlar iş yerlerinde ziyaret edilerek yanıtlar toplanmıştır. Tüm veriler SPSS programı ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Katılımcıların, işitme sağlığının korunmasına yönelik olarak kaçınılması gereken durumlar konusunda farkındalık ve bilgilenme düzeyinin teorik açıdan yüksek olduğu görülmektedir. Ancak pratik uygulama örneklerinde, muhtemelen bilgi kaynaklarının güvenilirliğine bağlı olarak yetersizlik izlenmektedir. Sonuç: Gürültünün yanı sıra işitme kaybına yol açabilen diğer nedenler ve kulak yapılarının fonksiyonları konuları da bilgilendirme kapsamında olmalıdır. Toplanan veriler doğrultusunda ileride yapılacak bilgilendirme çalışmalarının planlanması düşünülmüştür.
Türkiye'de kadın hastalıkları ve doğum hekimlerinin perinatoloji uzmanı görev tanımları hakkındaki farkındalıkları
Amaç: Türkiye'de kadın hastalıkları ve doğum hekimlerinin perinatoloji uzmanının görev tanımları hakkındaki bilgi düzeyi, görüş ve deneyimleri hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Çalışmamızın amacı kadın doğum hekimleri tarafından bu farkındalığı araştırmak ve bakış açılarını değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Çalışma Türkiye’deki kadın doğum hekimlerinin anket aracılığıyla elektronik ortamda 01 Kasım-01 Aralık 2021 tarihleri arasında katılımıyla gerçekleştirildi. Katılımcıların akademik unvan, kurum ve daha önce bir perinatologla çalışma bilgileri kaydedildi. Ankete katılanlara hangi hastalıkların perinatoloji takibinde olması gerektiği, tarama testlerini, detaylı ultrasonografiyi kimin yapması gerektiği, çoğul gebeliklerin ve plasenta yapışma anomalilerinin yönetimi ile ilgili çoktan seçmeli ve birden fazla yanıtlı sorular yöneltildi. Bulgular: Çalışmaya 171 hekim katıldı. Çalışmaya katılanların %60,8’i (n=104) kamu hekimleri, %39,2’si (n=67) özel sektörde olup %71,3’ü (n=122) uzman hekimdi. Tarama testleri için kamu hekimleri özel sektörde çalışan hekimlere göre anlamlı olarak daha fazla perinatolog yapmalıdır cevabı vermiştir (p<0,05). Perinatolojiye konsülte edilmesi gereken hastalıkların özel sektörde çalışan hekim grubunda anlamlı olarak daha az konsülte edildiği bulundu (p<0,05). Endike durumda fetal anomalili gebeliklerin sonlandırılma işlemini özel sektörde çalışan hekimler kamudaki hekimlere oranla daha fazla kadın doğum hekiminin yapması gerektiğini belirtmiştir (p<0,05). Özel sektördeki hekimler monokoryonik diamniotik ikiz gebelikleri ve üçüz gebelikleri kamudaki hekimlere oranla daha az perinatolojiye konsülte etmektedirler (p<0,05). Plasenta yapışma anomalili gebelerin yatış, takip ve doğumu konusunda özel sektörde çalışan hekimler dışında tüm gruplar perinatoloğun yapması gerektiğini düşünmüştür (p<0,05). Sonuç: Çalışmamız bu alanda yapılan ilk ulusal çalışmadır. Perinatoloğun görev ve sorumluluklarının kadın doğum hekimleri tarafından yeteri kadar bilinmediği sonucu ortaya çıkmıştır.
Toksik Hepatit Düşünülen, Tedaviden Tanıya Gidilen Otoimmun Hepatit Vakası
Otoimmun hepatit (OIH) karaciğerde kronik hepatite yol açtığı bilinen bir etyolojik ajanın yokluğunda ortaya çıkan, kronik, nekroinflamatuar bir karaciğer parankim hastalığıdır. OIH çeşitli klinik varyantlarla karşımıza çıkmaktadır. Bazı kolestatik karaciğer hastalığı olan hastalar (primer biliyer kolanjit [PBC] ve primer sklerozan kolanjit [PSC] gibi), otoimmün hepatit varlığını gösteren klinik ve serolojik özelliklere sahiptir ve immünosüpresif tedaviye cevap verebilirler. Ancak bazen hastalarda tanı netleştirilemez ve tedaviden tanıya gitmek gerekebilir. Bu yazıda 33 yaşında aminotransferaz ve bilirubin yüksekliği, kaşıntı ve ikter nedeniyle başvuran, değerlendirme sonrası OİH tanısı netleştirilemeyen ve öncelikle toksik hepatit olabileceği düşünülen ancak takipleri sonrası tedaviden tanıya ulaştığımız otoimmun hepatit-kolanjit vakamızı sunduk. Sonuç olarak karaciğer enzim yüksekliği olan tüm vakalarda ayırıcı tanıda otoimmun hepatit-kolanjit akılda tutulmalıdır.
Cardiovascular disease risk factors knowledge of individuals with type 2 diabetes and associated fa
Purpose: This study aimed to determine the knowledge level of individuals with type 2 diabetes regarding cardiovascular disease risk factors and the affecting factors. Materials and methods: This single-center, descriptive and cross-sectional study was conducted with patients (n=207) who were admitted to Pamukkale University Hospitals Health Research and Application Center Endocrine polyclinic for control between September 2021 and December 2021. Results: The mean age of the individuals with type-2 DM who participated in the study was 60.99±13.74 years, and had been suffering from type-2 DM for a mean of 12.22±9.86 years. The mean scores of the cardiovascular diseases risk factors knowledge level scale was found to be 17.90±3.33. It was determined that 51.2% of the individuals included in the study were female, 31.9% had a history of type-2 DM and 52.2% had a history of heart disease. When their health-promoting behaviors were examined, it was determined that very few of the participants exercised but paid attention to healthy nutrition. It was determined that the cardiovascular risk factors knowledge levels of the patients did not differ statistically in terms of sociodemographic variables (p>0.05). However, it was determined that there was a statistically significant difference between some variables related to heart health-promoting behaviors such as exercise status, amount of fruit/vegetables consumed daily, preferred foods in snacks, monitoring blood sugar/cholesterol level, getting an ECG and having cardiovascular health checked (p<0.05). Conclusion: The cardiovascular disease risk factors knowledge levels of the patients participating in the study were below the mean score of the scale. Although their level of knowledge was not very low, the ratio of the healthy lifestyle behaviors they developed to the general risk factors knowledge level was found to be quite low. Individuals with type-2 DM who have preventive health behaviors and exhibit positive eating habits have higher knowledge levels than others.
İdrar yolu enfeksiyonlu yenidoğan bebeklerin değerlend
Amaç: Yenidoğan ünitesinde idrar yolu enfeksiyonu (İYE) tanısıyla izlenen bebeklerin retrospektif değerlendirilmesi. Gereç ve yöntem: 2015-2019 yılları arasında yenidoğan ünitemizde İYE tanısıyla (sonda ile alınan idrar kültüründe >10,000 cfu/ml mikroorganizma üremesi) izlenen 50 yenidoğan bebeğin klinik, laboratuvar bulguları ve prenatal-postnatal görüntülemeleri değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 50 olgunun 23’ü kız ve 27’si erkekti. Gebelik yaşları ortalamaları 34,3±4,6 haftaydı (minimum-maksimum:23-41). Çoğu olgu (n=42, %84) gebelik yaşına göre normal ağırlıktaydı. Yirmi (%40) olgu asemptomatikken, 30’u (%60) semptomatikti. Term bebeklerde ateş, prematürelerde apne daha sıktı. İdrar kültürlerinde en sık E.coli (n=24, %48) ve klebsiella pneumoniae (n=13, %26) üremesi saptandı. Eş zamanlı alınan kan kültürlerinin %24’ünde (n=12) üreme (koagülaz negatif stafilokok n=8, %16) saptandı. Olguların tümü postnatal üriner sistem ultrasonografiyle değerlendirildiğinde; %68’i (n=34) normal, %32’si (n=16) anormal (n=5, %31,2 hidronefroz; n=10, %68,8 nefrolitiazis, n=1, pelvikalisiyel ektazi) bulundu. Ultrason bulgusu anormal olan ve voiding sistoüretrografi yapılan 12 olgunun yarısında (n=6, %50) vezikoüreteral reflü saptandı. Sonuç: Yenidoğan ünitesinde İYE saptanan bebeklerin %40’ı asemptomatikken %60 semptomatikti ve idrar kültüründe en sık E.coli üredi. Bu olguların yaklaşık 1/3’ünde postnatal üriner sistem ultrasonuyla anormal bulgu, ultrasonu anormal olanların %31,2’sinde hidronefroz ve hidronefroz tanımlananların tamamında ileri derecede vezikoüreteral reflü saptandı. Sonuç olarak, İYE saptanan yenidoğanlar eşlik edebilecek üriner sistem malformasyonu açısından mutlaka ultrason ile değerlendirilmeli ve hidronefroz saptananlar vezikoüreteral reflü açısından araştırılmalıdır.
Anne sütünü etkileyen faktörler ve emzik kullanımının emzirme üzerine etkileri
Amaç: Çalışmamızda anne sütü ile beslenmeye ve emzik kullanımına etkili sosyodemografik faktörleri belirlemek, emzirmede yaşanabilecek sorunları saptamak, emzik kullanımının emzirmeye etkisini göstermek hedeflenmiştir. Gereç ve yöntem: Hastanemiz pediatri polikliniklerine 2011-2012 yılları arasında herhangi bir sebeple başvuran, 24-60 aylık bebekleri olan 349 anne ile görüşülerek; hasta ve ebeveyn bilgileri, emzirme süreci, emzik kullananlar için hazırlanmış sorular olmak üzere 80 sorudan oluşan bir anket düzenlendi. Anket çalışması öncesi Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Eğitim Araştırma Hastanesi Etik Kurulu’nun onayı alındı. Bulgular: Emzirme oranı %97 idi. Doğum haftasının artması, erkek cinsiyet, ilk ve/veya tek çocuk olmak, anne yaşının artması, babanın emzirme konusundaki desteği, çalışan annelerde doğum izninin uzaması emzirme süresini arttırırken, düşü k doğum ağırlığı, kardeşlerinin 6 aydan kısa süre emzirilmesi, annenin eğitim düzeyinin yüksek olması, gebelikte annenin sigara kullanımı, erken ek gıdaya başlanması, mama kullanımı ve mamaya erken başlanması ve emzik kullanımı emzirmeyi olumsuz etkileyen faktörlerdi. Emzik kullanım oranı %41,8, süresi 18±10,22 ay saptandı. Emzik kullanımı emzirme süresini azaltırken, 6 aydan önce anne sütünü kesme riskini 5,1 kat arttırmaktaydı. Sonuç: Anne sütü verilme sürelerinin arttırılması için annelerin emzirmesi desteklenmeli, ek gıdaya ve mamaya erken başlanması ve emzik kullanımının emzirmeye olumsuz etkileri anlatılmalıdır.
Çocukluk çağında fleksible bronkoskopi: 5 yıllık tek merkez deneyimi
Amaç: Fleksible bronkoskopi (FB), çocukluk çağı solunumsal hastalıklarının tanısında kullanılan yöntemlerden biridir. Bu tanısal yöntem ile burun, yutak, gırtlak ve trakeobronşiyal ağaç değerlendirilir. Bu çalışmada, beş yıllık FB deneyimimizi sunmayı ve FB’nin çocuk hastalarda tanısal yararına dikkat çekmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı’nda 1 Mart 2014 ile 1 Mart 2019 tarihleri arasında uygulanan FB işlemlerini geriye dönük olarak değerlendirdik. Hastaların yaşı, cinsiyeti, kronik hastalıkları, FB endikasyonu, uygulama yolu, kullanılan bronkoskopi boyutu, bronkoalveoler lavajın nereden yapıldığı, patolojik bronkoskopik bulgular ve işlem ile ilişkili komplikasyonlar incelendi. Bulgular: Toplam 310 hastaya 316 FB işlemi uygulandı. Hastaların 170’i (%53,7) erkekti. Hastaların ortanca yaşı 48 aydı. En sık üç endikasyon olarak atelektazi (n=68, %21,5), kronik öksürük (n=53, %16,8) ve stridor (n=42, %13,3) saptandı. İki yüz otuz beş (%74,4) hastada FB işlemi ile tanısal bulgu saptandı. On beş (%4,7) hastada işlem ile ilişkili minör komplikasyon gelişti, bu hastaların 10’unda (%3,4) kısa süreli hipoksemi mevcuttu. Sonuç: Solunumsal şikayeti olan çocuk hastalarda birçok endikasyon ile FB işlemi yapılabilir. İşlem öncesi yeterli hazırlık ve işlemin tecrübeli ekipler tarafından yapılması işlemin güvenli bir şekilde tamamlanabilmesi için çok önemlidir.
Aşıların tarihçesi ve yeni aşı stratejileri
1796 yılında Edward Jenner ile başlayan aşı serüveni, tıp tarihinin en büyük küresel başarılarından biri olarak kabul edilmekte ve günümüzde her yıl aşılama ile 2-3 milyon insanın hayatı kurtarılmaktadır. Bu gerçeğe rağmen yine her yıl tüm dünyada 1,5 milyondan fazla insan aşı ile önlenebilir hastalıklar yüzünden kaybedilmektedir. Günümüzde uluslararası hareketliliğin artışının bir getirisi olarak enfeksiyon hastalıkları sınır tanımamaktadır. Tüm dünya buna en son 2019 yılının sonunda Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan şiddetli akut solunum sendromu koronavirüs-2 salgının kısa bir süre içerisinde pandemiye dönüşmesi ile tanık olmuştur. Bu ve benzeri yeni ortaya çıkan ve henüz aşısı olmayan enfeksiyon hastalıkları olduğu gibi, yadsınamaz başarılarına rağmen mevcut aşı teknolojilerinin önleyemediği ve dünya genelinde mortalitenin büyük payını oluşturan başka enfeksiyon hastalıkları da bulunmaktadır. Bu hastalıklara karşı çok yönlü aşı geliştirme çalışmaları sürdürülmekte ve temel olarak yeni dağıtım platformları, yeni adjuvanlar, antijen sunumunda yeni yaklaşımlar ve yeni kararlı, etkin antijen üretimi alanlarına yoğunlaşılmaktadır. Bu derlemede öncelikle aşının tarih boyunca gelişiminden kısaca bahsedilecek daha sonra aşı çalışmalarında yer alan yeni tasarım/teknolojilere, dağıtım platformlarına ve uygulama yollarına değinilecektir.
Kedi ovaryumunun tespitinde zamanlamanın ve kullanılan fiksatiflerin folikül korunması üzerindeki etkilerinin karşılaştırılması
Amaç: Ovaryohisterektomi (OHE) ya da ovaryumun cerrahi operasyonlarında yapılan ligasyon doku bütünlüğü ve yapısını etkilemektedir. Özellikle çıkarılan ovaryumlar kemoterapi/radyoterapi alan hastalarda dondurulup çözülerek tekrar nakil edilecek ise ligasyonun ovaryum üzerindeki etkisinin histopatolojik analizi ve folikül görünüm ve yapılarının değerlendirilmesi önemli hale gelmektedir. Analizlerin doğru bir şekilde yapılabilmesi de dokunun doğru solüsyonla fikse edilmiş olmasını gerektirir. Biz de bu nedenle çalışmamızda kedi ovaryumlarında OHE sırasında uygulanan ligasyon sonrası dokunun uzaklaştırılması arasında geçen süre ile %10 tamponlu formalin ve Bouin fiksatiflerinin doku korunumu ve foliküller üzerine etkilerinin ortaya konulması ve elde edilen bulgular doğrultusunda uygun fiksatifin belirlenmesini amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Doğum ve Jinekoloji Kliniği’ne rutin OHE amacıyla gelen sahipli kedilerden ovaryumların alınması sırasında, tek taraflı ligasyon 3 dakika süreyle uygulandı. Her ovaryumun yarısı Bouin yarısı %10 tamponlu formalin solüsyonuna alınarak bir günlük fiksasyon süresinden sonra rutin takibe alınıp hematoksilen eozinle boyandı ve sağlam ve dejenere primordiyal foliküller sayılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Fiksatif tipinden bağımsız olarak operasyon sırasında ligasyon yapılarak ve yapılmaksızın çıkarılan ve doğrudan fiksatife alınan kedi ovaryumlarının hem makroskobik açıdan hem de histolojik değerlendirilmesinde doku korunumu ve bütünlüğü bakımından incelendiğinde bir fark ortaya çıkmadığı tespit edildi. Ovaryumlarda nekroz, konjesyon, ekstravazasyon izlenmedi. Fiksatiflerin doku korunumuna etkisi incelendiğinde; Bouin ile fikse edilen kedi ovaryum korteksinde gözlenen foliküller çoğunlukla normal görünümde iken formalin ile fikse edilenlerin çoğunluğu dejenere görünümde foliküllerden oluşmaktaydı. Sonuç: Çalışmamızda kedi ovaryumlarının fiksasyonunda kısa süreli ligasyonun etkisinin bulunmadığı ve Bouin solüsyonunun formaline göre belirgin olarak daha iyi bir folikül ve hücresel bütünlükle birlikte tüm yapının korunumunu sağladığı ortaya konulmuştur.